Kuşlar Yasına Gider / Hasan Ali Toptaş | Kitap Yorumu

09:41





Kitap Adı: Kuşlar Yasına Gider
Yazarı: Hasan Ali Toptaş
Sayfa Sayısı: 248
Yayınevi: Everest Yayınları
Puanım: 5/5
Goodreads Puanı: 4,5/5

Arka Kapak:

Pırıl pırıl ışıyan Türkçesiyle Hasan Ali Toptaş, 
Kuşlar Yasına Gider’de romancılığına yeni bir boyut katıyor: anlatmıyor, söylemiyor; nefeslendiriyor. 

Kadirşinas otlarının mırıltısını, of dememenin ilmini, 
eldeyken kıymetini bilmenin erdemini, ömürden giden 
günlerin sabrını okudukça zihnimiz, gönlümüz havalanıyor. 

“Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır” sözü 
yankılanıyor kulaklarımızda. 

Kuşlar Yasına Gider; atların koşması kadar doğal, kaleme 
iç çektirecek kadar merhametli bir roman.







"Öyledir, dedi Zübeyir; bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor."


🌸


Kitap hakkında konuşmaya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Çok uzun zamandır benim, kapağıyla olsun, yorumlarıyla olsun dikkatimi çeken bir kitaptı ve elime aldıktan sonra ilgimin daha da perçinleştiğini fark ettim ister istemez. Kitapta geçen baba-oğul ilişkisi öyle çarpıcı mahiyette olmasa da, babasına karşı bu kadar istekli, hayırlı, merhametli olması beni içtenlikle yeri geldi yüzüme tebessüm ifadesini yerleştirdi, yeri geldi hüzünlendirdi. Hele de oğulun babasını sırtına almasını teklif ettiği bölüm beni çok etkiledi. Babasının durup sanki bir gören olacak dercesine etrafına bakışı... Babasının içselliği, hüznü, hiç gocunmadan göz yaşlarını akıtması...
Babası bir yandan hüznünü içinde yeşertirken, diğer yandan da göz yaşlarını serbest bırakan bir yapıya sahip ve bu da beni yeri geldi, şimdi acaba aklından neler geçiyor diye düşündürtmeye teşvik etti, yeri geldi onun ağlamasını okurken benim içim bir kötü oldu.
Kitap sürekli tekrarlamaya gitmişti, evet, ama sanki ben bu tekrarın yolunu gözlüyormuşum gibi okudum.  Ne zaman Ankara'ya gidecek, ne zaman geri dönecek, diye diye sürekli yinelenen bu Ankara-Denizli yolu üzerinde seyahati beni nedense sıkmadı. Hatta gelirken dinlediği türkülere daldım okurken. Hatta bir zaman oldu ki, kitabın sayfalarında gezinirken yine türkü ismi görünce dayanamayıp açtım birini ve öyle okumaya devam ettim.
Kitabı başlarında okurken hiç otobiyografi tadı almamıştım, ama sonlara doğru neden bilmiyorum otobiyografik bir roman okuyormuşuz hissi verdi bana. Tamamen karakterle alakalı bir durum benim gözlemlediğim.
Arada yapılan şehirli, kasabalı sözler de beni gülümsetti açıkçası.
Karakterin devamlı atı ve beyaz gömlekli çocuğu görüyor olması, bunların hepsinin de bir manaya çıkacak olması beni içten içe korkutuyordu ama olacakları da çok önceden tahmin ediyordum. Yine de etkilenerek okumaktan kendimi alamadım. Niye bu kadar etkiledi onu da bilmiyorum. Bu anlatım tarzına başka bir kitapta okuduğum için aşinalık vardı neyse ki. Yoksa yine diyalogsuz bir roman diye düşünebilirdim.
Açıkçası kitabın gidişatı baştan belliydi, ama yine de okurken gözlerimin dolmasına engel olmadı bu durum. Ağlamadım ama gözlerimin doluluğu da geçmedi. Hasan Ali Toptaş'ı bu eseriyle tanımış olduğum için mutluyum ben. İçinde bir yerlerde kendinizi bulabileceğiniz bir roman, Kuşlar Yasına Gider. Bu kitabı okumanız tavsiyemdir. Gerçekten okumalısınız.







"Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır."


Sandalyeyi tuttuğum için o sırada ben onun arkasında dikiliyor ve bu nedenle yüzünü göremiyordum ama yeşil yeşil dökülen gözyaşlarını görüyordum. Her damla benim içime düşüyordu çünkü. Üstelik her damlada, hiç kımıldamadığım hâlde, tepeme balyoz indirilmiş gibi darmadağın oluyordum.



Len Müslüman, durduk yerde niye ağlıyorsun sen, dedi annem arka koltuktan; kendi derdimiz bize yetmiyor mu? Yolda kalanlara yiyecek vermişler, çay dağıtmışlar işte, ne var bunda ağlayacak?
Yahu, dedi babam hıçkırıklarının arasından; o insanların yüzleri var ya yüzleri, dağıttıkları çaydan daha sıcaktı.



Ayaklarımın altındaki buz çatıradak kırılınca, daha ne oluyor demeye bile kalmadan paldır küldür suyun içine düştüm tabii. Üstelik düşmemle birlikte elimden kayan koltuk değneğini de kaybettim. Sonra işte ben orada, buz tabakalarının arasında can havliyle çırpınırken, yanımdan yöremden bir sürü insan geldi geçti ama hiçbiri, hiçbiri başını çevirip bakmadı oğlum. Anlıyor musun, hiçbiri... Sesime kulak veren de olmadı.
Yeniden ağlamaya, gözlerinden yeşil yeşil yaşlar dökmeye başlamıştı babam.
Olan olmuş, üzülme artık, dedim; dünya böyle, biliyorsun.


You Might Also Like

0 yorum

Like us on Facebook

Flickr Images