Dil Belası, Dilin Âfetleri / İmam-ı Gazâlî | Kitap Yorumu
07:33
Yazarı: İmam-ı Gazâlî
Sayfa Sayısı:245
Yayınevi: Çelik Yayınevi
Puanım: 5/5
Goodreads Puanı: 4,5/5
Arka Kapak:
Dil, Allah Teâlâ (C.C.)'nın yarattığı sanat harikalarındandır.
Çünkü o, hacmi itibarıyla küçük olmasına rağmen, işleri itibarıyla vücudun diğer bütün organlarından daha büyüktür.
Diğer organların iş alanları sınırlıdır. Örneğin göz, sadece renk ve şekilleri görür; kulak sadece sesleri duyar; el yalnızca maddeye temas eder.
Dil ise, maddi ve mânevi bütün varlıklarla, ilim, tasavvur ve hayal alanlarına giren tüm şeylerle ilgilenebilir. O, bunları doğru veya yanlış bir şekilde, kabul veya ret tarzında seslendirebilir.
İnsanın ebedi saadet veya felaketine sebep olan iman ve küfür de dilin ikrarıyla sabit olurlar.
Bu özelliğinden dolayı, dil sonsuz hayra da sonsuz şerre de vesile olabilir.
Dilini Şeriat ölçüleriyle kontrol eden ve onu yalnızca dünyada ve ahirette kendisine fayda veren sözlerle sınırlandıran bir kimse, kurtuluşa erer.
Onu kayıtsız ve kontrolsüz bırakan bir kimse de dünya ve ahirette bela ve musibet görür. Böyle bir dil şeytanın sesi olup çıkar ve bombadan beter bir yıkım aracı haline gelir.
Öncelikle bu kitabı tercüme eden Salih Özbey'den Allah razı olsun, ki bu kitap çok değerli bir kitap gerçekten. Ne zamandır içimde bir hevesle bu kitabı almayı isteyip bir türlü kısmet olmuyordu. Alınca da nedense okumaya fırsat bulamamıştım, ama elime alınca da bırakamadım. Öyle bir eser. Çok kıymetli her bir sayfası. Bu kadar geç okunmuş olmasının sebebi, her sayfasından ayrı ayrı notlar çıkardığım, kendimi yeri gelip payladığım sayfaların olması sebebiyledir. Çünkü çoğu bölümde şöyle bir kalakaldığım oldu ve kendimi düşündüm, ben de böyle yapıyor muyum, yapıyorsam bunu nasıl düzeltebilirim gibi düşüncelerle devam edemediğim ve kendimi sorguya çektiğim zamanlar oldu.
Kitap zaten çoğu bölümü, toplam yirmi bölüm var, hadisler, ayetler, sahabelerden sözlerle aydınlatmış. Hiç bilmediğim ve yeni öğrendiğim çok şey olduğunu söyleyebilirim. Her sayfasından feyiz alabileceğiniz bir kitap, size öyle söyleyeyim. Ben çok şükür ki yeni öğrendiklerimle birlikte çok feyiz aldığım bir kitap oldu. Ki şöyle de bir durum var ki, kitapta ben bu özelliği sevdim açıkçası, her yaştan okurun kapasitesine göre bir kitap bence. Çünkü verdiği örneklere ek olarak açıklamalar da verilmiş. Bir hadis vermiş mesela, altında hemen ufak bir açıklamaya da yer verilmiş. O benim çok hoşuma gitti, çünkü bazı yerlerde anlamadığım şeyler oldu ve böylece açıklamalarıyla beni daha da aydınlatmış oldu.
Kitabın başında kısaltmalardan tutun, her şeyine kadar en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş çok kıymetli bir kitap. Her bölümü ayrı ayrı çok kıymetli. Gıybet bölümü olsun, şiir söylemek bölümü olsun, şaka yapmak bölümü olsun... Bunlar beni çok etkileyen bölümlerdi. Çünkü mesela şiir söylemek de mi kötü acaba diye düşünürken, iyi olan tarafları olduğu gibi kötü olan tarafları da var olduğunu gösterdiğini fark ettim. Hatta şiir bölümündeki bu kısım benim en sevdiğim bölüm oldu:
Hz. Aişe (r.anha) şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v) ayakkabılarını tamir ediyordu. Ben de yün eğiriyordum. Hz. Peygamber (s.a.v)'in alnının terlemeye başladığını gördüm. Bu ter nura dönüşüyordu. Bu durum karşısında dilim tutuldu ve şaşkın şaşkın baktım. Bu durumumu gören Hz. Peygamber (s.a.v) "Neden hayrete düştün?" dedi. Cevap olarak dedim ki:
'Ey Allah (c.c)'ın Resulü! Alnından ter akmaya başladı. Sonra o terin nura dönüştüğünü gördüm. Eğer Ebu Kebir el-Huzeli seni görseydi senin onun şiirine konu olmaya herkesten daha layık olduğunu anlardı.'
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle dedi: "Ey Aişe! Ebu Kebir el-Huzeli şiirinde ne diyor?"
O şiirinde şöyle diyor dedim:
'Övdüğüm insan hayız kanının kalıntılarından, emziren kadının çirkin durumundan ve miğyel hastalığından uzaktır.'
'Onun yüzünün hatlarına baktığın zaman o hatlar su serpen bulutun berraklığı gibi parlar.'
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) elindekini bıraktı ve benim yanıma gelip sevincinden iki gözümün ortasından öptü ve şöyle dedi:
"Ey Aişe! Allah (c.c) sana hayrı mükâfat olarak versin. Benim senden aldığım sevinç kadar, sen benden sevinç almış değilsin." Beyhakî, Sünenu'l-Kubra 14196; Ebu Naim, Hilyetü'l-Evliya 1501
Böyle bir sevgi, işte. Şiir söylemek bu yönden etkilendiğim bir bölümdü. Şaka yapmak konusu ise bambaşka bir olaydı, gerçekten yeni yeni öğrendiğim ve dozunun ayarlanması gerektiğinin bilincine varabildiğim bir konu oldu. Kitapta Hz. Ömer'in bir sözünü eklemişler bu mizahın vakarı düşürdüğü hususunda: "Mizah yapan kimse hafif bir insan olarak görülür." deniliyor. Özellikle de bu bölüme gelmişken acaba dedim, en şakacı sahabi Nuayman'dan da bahsedecek mi ki diye düşünürken, ondan da bahsetmişti. Şaka yapmak konusu da gerçekten çok ayrıntı bir konu, okurken anlayacaksınız ki, şaka yapmayın denilmiyor. Şakadan kasıt eğer o şaka yalana götürüyorsa, yapmayın deniliyor. Halbuki Peygamber Efendimiz (s.a.v) de şaka yapardı, ama hakikatle harmanlanan şakalardı bunlar. Yani şaka dahi olsa içine yalanı karıştırmadan, hakikatten başka gayesi olmadan yapılan şakalar. Bir örnek vereyim mesela, kitaptan:
Zeyd b. Eslem (rh.) der ki: Ümmü Eymen adlı bir hanım Hz. Peygamber (s.a.v)'e geldi ve dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Kocam sizi davet ediyor.'
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle sordu:
'Kocan kimdir? Yoksa o gözünde beyazlık olan mıdır?'
'Ey Allah'ın Resulü! Yemin olsun, kocamın gözünde beyazlık yoktur.'
'Evet, evet! Onun gözünde beyazlık vardır! Hiçbir insan yoktur ki gözünde beyazlık olmasın!' İbn Kudame, el-Mugni 2/796-2921
Hz. Peygamber (s.a.v), bu sözüyle insanoğlunun gözbebeğini kapsayan beyazlığı kastediyordu.
Başka bir hanım daha geldi ve dedi ki:
'Ey Allah'ın Resulü! Beni bir deveye bindir (bana bir deve ikram et).'
'Hayır! Seni deveye değil, yavrusuna bindireceğim.'
'Ben devenin yavrusunu ne yapayım? O beni taşıyamaz ki!'
"Ey kadın! Hiçbir deve yoktur ki, başka bir devenin yavrusu olmasın." Tirmizi, Birr 57, (1992); Ebu Davud, Edeb 92, (4998)
Bu özellikle de gülmek konusunda Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in şöyle bir hadis-i şerifi var, kitapta da zikredilen: "Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, muhakkak çok ağlar, az gülerdiniz." Bu hadis-i şerifi daha öncelerden de duymuştum ve o zaman da etkilenmiştim, şimdi kitapta geçtiği yerle birlikte beni daha da çok etkiledi. Bir de hemen ardından gelen bir hadise de mevcut:
Biri kardeşinin (güldüğünü görünce) şöyle sordu:
"Ey kardeşim. Cehenneme varacağın Kur'an'da sana haber verildi mi?"
"İçinizden hiçbir kimse istisna edilmemek üzere mutlaka cehenneme varacaktır. Bu, Allah Teâlâ'nın katında kesinleşmiş bir hükümdür." Meryem sûresi, 71.ayet
"Evet, haber verildi."
"Senin ateşten çıkacağına dair sana herhangi bir haber geldi mi?"
"Hayır, gelmedi."
"O halde neden gülüyorsun?"
Deniliyor ki: Bu adamcağızın ölünceye kadar güldüğü görülmedi.
Bu bölüm de yine çok etkilendiğim ve bana yeni şeyler katan bölüm oldu. Gıybet konusu o kadar geniş bir konu ki, en baba yiğit konu belki de bana göre özellikle. O bölümü söylememe gerek yok, beni çok etkiledi. Artık hani dil belası diye de adlandırılıyor ya şu dilini tutmayı bil diye kendimi payladım. Her bir bölümde kendi kendime özeleştiri yapmaktan geri durmadım tabii ki. Gerçekten düşünmemiz gereken ve kendimizi bu hassas konularda eleştirmemiz gereken o kadar çok şey vardı ki bu kitapta. Törpülemek bile değil, tümden kesmemiz gerekiyor o şeylerle bağlantımızı.
Kitapta bir de öyle tanımlamalar vardı ki, örneğin, gülmeyi "kalbin ölümüne sebep olan" diye tanımlanıyor olması beni çok etkiledi. Gülmekten kasıt elbette kahkaha atmak ve onun biraz daha düşük gülmesi, tebessüm ise çok ayrı bir konu bu gülmenin içine dahil değil.
Hatalı konuşmak konusu da çok ilgi çekici bir bölümdü, o bölümde her bir düşünceyi kendi kendime çözümlemeye giriştim, çoğu zaman bilmeden biz de bu hatalı konuşmalara denk gelebiliyor, yapabiliyoruz da, ama fark ettim ki çok dikkat edilmesi gereken bir konu o da kesinlikle.
Hatalı konuşmak konusu da çok ilgi çekici bir bölümdü, o bölümde her bir düşünceyi kendi kendime çözümlemeye giriştim, çoğu zaman bilmeden biz de bu hatalı konuşmalara denk gelebiliyor, yapabiliyoruz da, ama fark ettim ki çok dikkat edilmesi gereken bir konu o da kesinlikle.
Yine dediğim gibi feyiz aldığım ve çok etkilendiğim bir kitap oldu. İmam-ı Gazâlî'nin bir de Kalplerin Keşfi kitabını almayı çok istiyorum, inşallah en kısa zamanda o kitabı almak da nasip olur bana. Yine onun da böyle harika bir kitap olduğuna şüphe yok bende.
DİL İLE İLGİLİ:
"Sabah olduğu zaman bütün organlar dil'e yalvararak şöyle derler: Bizim için Allah'a karşı sorumluluk bilinci duy; biz seninle ayaktayız, sen doğru olursan biz de doğru oluruz, sen eğilirsen biz de eğiliriz." Tirmizi, Zühd, 2407; Müsned, 11472
Rivayet ediliyor ki; Hz. Ömer (r.a) Ebubekir Sıddik (r.a)'ı, dilini eliyle çekerken gördü ve 'Ey Resulüllah (s.a.v)'ın halifesi! Ne yapıyorsun?' diye sordu. Ebubekir şöyle cevap verdi: 'Şudur beni tehlikeli yerlere sokan!'
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştu:
"Bedende hiçbir aza yok ki, Allah katında dilden şikâyetçi olmasın." Ebu Ya'la, Müsned, 5; Beyhakî, Şuabü'l-iman, 4584
DİL İLE İLGİLİ:
"Sabah olduğu zaman bütün organlar dil'e yalvararak şöyle derler: Bizim için Allah'a karşı sorumluluk bilinci duy; biz seninle ayaktayız, sen doğru olursan biz de doğru oluruz, sen eğilirsen biz de eğiliriz." Tirmizi, Zühd, 2407; Müsned, 11472
Rivayet ediliyor ki; Hz. Ömer (r.a) Ebubekir Sıddik (r.a)'ı, dilini eliyle çekerken gördü ve 'Ey Resulüllah (s.a.v)'ın halifesi! Ne yapıyorsun?' diye sordu. Ebubekir şöyle cevap verdi: 'Şudur beni tehlikeli yerlere sokan!'
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştu:
"Bedende hiçbir aza yok ki, Allah katında dilden şikâyetçi olmasın." Ebu Ya'la, Müsned, 5; Beyhakî, Şuabü'l-iman, 4584
0 yorum