Jerusalem / Markar Esayan | Kitap Yorumu

10:46



Kitap Adı: Jerusalem
Yazar Adı: Markar Esayan
Sayfa Sayısı: 288
Yayınevi:  Timaş Yayınları
Puanım:4/5
Goodreads Puanı: 4/5

Arka Kapak Yazısı:

Eylül 1977
Babamın beni almaya geldiği günü dünmüş gibi hatırlıyorum.
Eve ürküntü veren bir gerginlik hâkim. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor.

Babamın zili çalıyor. İlk defa o zili çalmadan evvel kapıyı açmamış olduğumu farkediyorum. Babam suratında koskocaman bir gülümsemeyle içeriye giriyor. Bu sefer üzerine atlamıyorum. O beni evimden koparacak bir yabancı artık.

Sevgili anneciğim, aslında sonsuza kadar ayrılıyorum şu an senden. Ben bilsem, sen de bilsen, asla izin vermezdik buna, inan. Bu kadar zarar göreceğimizi bilseydik... O çocuk, o korkmuş, o sindirilmiş hâlime bakmaz, yırtıcı bir vahşi hayvana dönüşür, ne babamdan korkardım, ne de dünyanın geri kalan tüm canavarlarından, dönerdim kucağına. Bilmiyorum, bilmiyorsun başımıza gelecekleri. Kırılıyor anne, tüm masumiyetini yitiriyor ilişkimiz şu anda. Ben, belirsiz vakit sonra dönecek olsam dahi yanına, artık hiç birleşmeyecek ruhlarımız. Çok derin bir kırık bu, aramızdaki uçurum artık hiç kapanmayacak.

***

Markar Esayan'ın bir solukta okunan romanı Jerusalem'de adeta sinematografik bir anlatım var: sürükleyici ve sarsıcı. Öte yandan bir edebiyat metni olduğunu hissettiren detaylar da yerli yerinde; kişiler arası ilişkiler ve insanlık durumları ustalıkla işlenmiş. Esayan'ın kurguladığı karakterler, duygular ve olaylar oyunbaz hamlelere gerek bırakmayacak kadar sahici.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~


Gerçekten, ne kadar büyük bir bedel ödedim. Suskunluğum, içimde açılmış bir kuyu gibi... Etrafını sürekli kemiren, varlığını benim varlığıma karşı sürekli büyüten bir kuyu suskunluğum. 
.
.
.
Küçük bir çocuğun öfkesi bu kadar büyük olabilir mi? Annesinden ayrılmış bir çocuğun minik kalbinde böyle bir öfke seli oluşabilir mi? 

👀 



Kitap hakkında konuşmaya nasıl başlasam bilemiyorum. Dün gece oturdum, yarım bıraktığım bu kitaba devam ettim. Aslında şu bir gerçek ki, kitapla ilgili çok farklı düşüncelerim vardı, yani kafamdaki kurgu bambaşkaydı kitabı elime almadan önce. Pek de bir göz gezdirme fırsatı bulamamıştım, olumlu yorumlar gördükçe merak etmiş ve hemen sepete atıp yolunu gözlemiştim. Kitap hakkında kafamdaki kurgunun bambaşkalığından ziyade ben kitabı nereye konumlamışım, kitap nasıl çıktı oldum birkaç saniye. Kitabı okumaya devam ettikçe kurgunun yön değiştireceğine olan inancım değişmedi, ta ki son sayfayı okuyana kadar.
Kitap sayfalar boyunca olayları bir çocuğun dilinden anlatıyor. Tabii biz bu çocuğun ismini bilmiyoruz, çünkü kitapta hiç zikredilmedi, hatta ismi geçeceği yerde "..." yazılmıştı birkaç kez. Bu yüzden çocuk demeye devam edeceğim. Bu çocuk daha yaşı da çok küçükken babasının kararıyla istemeye istemeye iyi bir eğitim alabilmesi için uzaklara gönderiliyor. Tabii babasının asıl isteği iyi bir Ermeni olarak yetişmesi. Çünkü babası bir Ermeni. Çocuğun annesi ise bir Türk.
Vasken karakterinin hisleri karakterine öyle oturmuştu ki, yani çok doğal bir yapısı vardı. Ekrem ise bana kalırsa çok ilginç bir karakterdi. Bir anda asıl karakterin karşısına çıkacak ve onun çok yakın dostu olarak kalacak olması da olaylara farklı bir bakış açısı katmıştı, bu yönden kitabın konusu genişledi ve gidişatı bu yönden merak uyandırıcıydı. 
Vasken karakterinin samimiliği, dostluğu içime oturdu. Arada çocuk olmalarından mütevellit tartışmalar, küsmeler çıkıyordu elbette ama o çocuk masumiyetliklerini kitabın her sayfasında hissederek okudum.
Sonunu, nasıl biteceğini, ne gibi bir sonuç çıkarılacağını kitabın son sayfasına gelene dek merak içindeydim. Aklımdan türlü türlü senaryolar geçti durdu. Kötü senaryolar, iyi senaryolar... Yani tam bir ortaya karışıktı.

Okumaya başladığım anda, yanlış kurguya denk geldim sanırım dedim, otobiyografi olarak düşünmüştüm çünkü. Öyle bir giriş olmuş ki, bir de çocuk ağzından olayları ögrenince öyle düşünmüştüm. Sonradan öğrendim ki, ailesinden çocukken ayrı düşerek yatılı okula gönderilmiş, çocukluk anısından esinlenerek bunu kurguya dönüştürmüş yazar. Goodreadste gezinirken, Jerusalem başlığı altında okuduğum her yorumda anlatıcının çocuk oluşu eleştirilmişti, buna ben de katılmadan edemeyeceğim sanırım. Çünkü bazı yerlerde cidden büyük bir adam olarak düşledim onu, arada öyle şeyler söylüyordu ki... Bunu sekiz yaşındaki bir çocuk diyemez yani dedim. Öyle bir düş kırıklığı oluştu elbet, bir de kurgunun işleyişi güzeldi aslında ama ya eksik bir şeyler vardı ya da tam oturtulamamış gibi hissettirdi bana sanki. Kitaptaki asıl konu çocuğun anne ve babasına düş kırıklığı mı yoksa Türk-Ermeni, Müslüman-Yahudi çatışması mıydı bilemedim ama sanırım ikisini de düşünmemizi istemiş olmalı yazar. Öyleyse daha çok da çocuğun o önlenemez kırıklığı olmalı o zaman. Çocuğun o iç çatışmalarına öyle bir şahit oldum ki, onun gibi ben de kırıldım, ben de kendimi yarı yolda bırakılmış, terk edilmiş gibi hissettim. Çocuk dilinden dahi olsa, yazarın bize bunu geçirebiliyor olması bile başarıdır. Benim de tek eleştirim, çoğu kişinin de düşündüğü gibi yazarın, bazı olaylarda sekiz yaşındaki bir çocuğun düşünemeyeceği şeyleri ve tepkilerinin fazlaca büyük bir adammış gibi anlatışı olur. Bir puanı da kıracaksam eğer buradan kırabilirim. Onun dışında başkalarının hayat algılarına yakından ortaklık etmek istiyor ve bu sekiz yaşındaki çocuğun hayatını, bakış açısını ve düş kırıklıklarını merak ediyorsanız okuyabilirsiniz.



You Might Also Like

0 yorum

Like us on Facebook

Flickr Images