Küçük Ağa / Tarık Buğra | Kitap Yorumu

05:24




Kitap Adı: Küçük Ağa
Yazarı: Tarık Buğra
Sayfa Sayısı: 477
Yayınevi: İletişim Yayınları
Puan: 5/5
Goodreads Puanı: 3,8/5


Arka Kapak:
Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır.  Asırlardır sadece "halife-i ruyi zemin"in, padişahın açtığı sancağın altında savaşılacağı bilgi ve inancıyla yaşamış taşra insanlarının, halife-padişah çağrısının yokluğunda ve işgal haberleri yayılırken yaşadıkları ikilemlerin, açmaz ve iç çalkantıların, kendileri ve kaderlerine sahip çıkma hakkında yeniden düşünmek zorunda kalışlarının hikâyesidir. Tarık Buğra'nın kendi deyişiyle Küçük Ağa, destanlara yakışır bir konuyu ele almasına rağmen, destanlar değil, gerçekliği anlatan bir romandır. İttihatçıların ve Kuvvacıların değil, inanç ve gelenek kalıtıyla başbaşa, ilk kez kendisi ve kendi adına geleceği için karar vermeye çalışan bir ahalinin "kahraman"ı olduğu bir roman. Şimdilerde Küçük Ağa'yı okumak, güncelliğini bir kez daha kazanmış bir öyküyü, sorunsalı yeniden okumak demektir.

Yine arka kapak yazısından, Tarık Buğra ile ilgili:

Tarık Buğra, Kurtuluş Savaşı'nı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sorunsalını konu alan siyasal roman geleneğimizin Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kemal Tahir gibi köşebaşlarından biridir. Ancak o, bu geleneğe hâkim olan millici-modernist yaklaşımdan farklı olarak, bu süreci İslâmî-muhafazakâr referansları, duyarlılıkları ile yaşayan insanların açısından ele alır. Eserlerinin özgün yanı, bu kurtuluş-kuruluş sorunsalı küçük taşra kasabalarına taşımış olmasıdır. O nedenle Tarık Buğra'nın romanlarında modern ile geleneğin, millilik ile İslâmîliğin arasındaki girift çatışma ve gerilimlerin her düzeydeki tezahürleri, taşranın, küçük kasabaların sade, iddiasız insanlarının alabildiğine gerçekçi dünyalarındaki haliyle önümüze serilir. Modernist-millici roman türünde olumsuz değilse bile edilgen, çoğu kez basmakalıp tiplemelerle temsil edilen halk, burada kurtuluş-kuruluş sorunsalının tüm iç çatışma ve sancılarını, aklında, vicdan ve inancında kendi yerelliğinin motifleriyle yaşayan, sahici insanlar olarak yer alır. Kurtuluş Savaşı'nı izleyen büyük dönemeçler ve dönüşümlerin, toplumsal gerilimler ve uzlaşmaların "halk" katından en yetkin anlatımıdır Tarık Buğra'nın romanları.





  • Zira, Küçük Ağa inanıyordu ki, başlangıç bugünlerde değildi; milletin yeni kaderi zaferden sonra başlayacak ve bu başlangıç Türkiye'nin hayatla savaşının, o sonsuz, şakaya gelmez savaşın başlangıcı olacaktı. Ve bu başlangıç  hangi yöne tutturulursa öyle gidecekti. İyi ise en iyiye, kötü ise en kötüye. Midecilerle budalalar gerçek vatanseverlerin, kötüler iyilerin karşısına zaferden sonra geçecekti. Asıl savaş da işte bu idi.


  •  *Kitabı elime almadan önce bu Küçük Ağa adının nereden geldiğine, kitaba neden böyle bir isim verildiğine kafa yormuştum ve aslında bunu okurken anlayabilme fırsatını buldum. Sonra farkettim ki, kitap isimleri gerçekten önemli. Bu yüzden aklıma direkt "Gün Olur Asra Bedel" kitabı geldi, o zaman farkedememiştim ama o ismin kitaba nasıl uyduğunu şimdi çözümleyebildim.*


  • Bu kitap beni yeri geldi hüzünlendirdi, yeri geldi endişe tohumlarını serpti üzerime. Tarih kitaplarını okumayı isteyip de okuyamadığımı çünkü çabucak sıkıldığımı ve elimden bir an önce bırakma isteğiyle dolup taştığımı sanırım ancak beni tanıyanlar bilir. Ama bu kitap öyle farklıydı ki... İnkar etmeyeceğim, tarih romanı olduğu için önyargım çoktu ve nasıl okuyup bitireceğim diye dert yanıyordum kendi içimde. Bir de tabii önyargım finalde çıkacak kitaplardan biri olduğu için de katlanarak artmıştı ve inatçıydım da biraz bu konuda. Okumaya başladıktan sonra ise Tarık Buğra benim tüm önyargımı kırdı geçti. O kadar etkilendim ki, kitabın bir tarih romanı olduğunu dahi unuttum ve okumaya heyecanla devam ettim. Çok sürükleyiciydi, belki de bu yüzden daha da zevkle okumamı sağladı. İstanbullu Hoca'nın ve Kuva-i milliyecilerle (Kuvvacılar) karşıt düşmesiyle başlıyor aslında kitap. İstanbullu Hoca Osmanlı'nın çöküşüne hâlâ inanmak istemez ve bu yüzden karşıt düşer diğerleriyle. Sonra olaylar gelişiyor tabii. 

  • Kitaba Salih ile başlanması bende hep onda devam edecekmiş hissi uyandırmıştı, ama sonradan olay tamamen ondan koptu. Salih'in aslında içinde bir kötülük olmadığını ben daha onu ilk sayfalarda okurken anladım, onun yalnızca bir şeylere itilmeye ihtiyacı olduğu da belliydi. Başkaları onu hor gördükçe o daha çok kendine çekildi ve etraftan kopmaya başladı. Sonra zaten olayların iç yüzünü, asıl perdesini farkettiğinde ise olayların başlayacağı nokta oldu.

  • İstanbullu Hoca karakteri içime öyle güzel oturdu ki, anlatamam. Karakterine imrendim. Ayrıca çok da güzel bir evliliği vardı, öyle bir hayranlık besledim ki onlara karşı. İstanbullu Hoca ile karısı Emine'nin birbirlerine hayranlık duyuşları, saygıları, sevgileri öyle güzeldi ki... Sonrasında karısının hamile kalışı ve İstanbullu Hoca'nın onları terk edecek olması onu nasıl derinden üzdüyse beni de üzdü ve ciddi anlamda ağlamama sebep oldu. Halbuki bu kitaptan beni ağlatmasını bekleyeceğim en son şey olurdu sanırım. Ama oldu. Çok güzel dolu dolu bir kitaptı. Tarihle donanmış çok güzel bir romandı.

  • Hoca sonra, yine ustaca bir söyleyişle "Mehmed" adını hatırlattı. Emine de ilk defa olarak o zaman çocuğun kız olmasını daha çok istediğini utana utana, utanç dolu bir gülümseyişle, gözleri hafifçe kapalı, söyleyiverdi. Hoca da:
    "Öyleyse inşallah kız olur" dedi. 


  • Tramvayda otururken elimde bu kitap var okuyordum, yanımdaki teyze kitabın ismini sordu. Ben de kapağını gösterdim, Küçük Ağa dedim, sonra o "Aaa Küçük Ağa" deyince, "Okudunuz mu?" diye gülümseyerek sordum. "Okumadım ama filmini izledim" dedi. Filmi olduğunu (aslında diziymiş) ilk kez o zaman öğrendim, bildiğim yoktu halbuki. Bu kitabı okuduktan sonra da nasıl bir şey olduğu, ortaya nasıl bir şey çıktığı konusunda çok büyük bir merak oluştu bende. İnşallah izlemeyi çok istiyorum ben de, en kısa zamanda. Çünkü öyle değerli bir kitaptı ki bana göre, bu eserin bir de dizisini izlemek beni çok mutlu eder. Diyeceğim o ki, bu kitabı okuyun okutturun. Tarih romanlarını, kitaplarını okumam okumayı sevmem diyenler varsa bu önyargılarının hepsini bir tarafa koysunlar ve başlasınlar bu kitaba.

You Might Also Like

2 yorum

  1. Keşke birileri kitabın dizi ile hiç alakası olmadığını söylemiş olsaydı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzlemeyi istedim, ama fazlaca eski yapım olduğundan bu isteğimi gerçekleştirememiştim. Şimdi bu yorumla iyi mi etmişim, durdum düşündüm. :')

      Sil

Like us on Facebook

Flickr Images