Korkunç Yıllar / Cengiz Dağcı | Kitap Yorumu

06:07






Kitap Adı: Korkunç Yıllar
Yazarı: Cengiz Dağcı
Sayfa Sayısı: 254
Yayınevi: Ötüken Yayınları
Puanım: 5/5
Goodreads Puanı: 4,2/5

Arka Kapak:

Henüz öğrenci iken, askere alınan ve ikinci Dünya Savaşı'na sürülen Kırımlı bir gencin, Teğmen Sadık Turan’ın acıklı hikâyesi. Roman, Teğmen Sadık Turan'ın hatıraları olarak anlatılmaktadır. Rusların zulmünden kaçarken Almanlara esir düşer ve esir kampında bir arada tutunmaya çalışan bir avuç arkadaşıyla Almanlar tarafından kurulan Türkistan Kurtuluş Lejyonuna katılır. Ruslarla Almanların arasında kalan ve birinden zulüm diğerinden iki yüzlülükten başka bir şey görmeyen Kırım Türklerinin yalnızlıkları…






Bize Tatar diyorlar, Çerkez diyorlar, Türkmen diyorlar, Kazak diyorlar, Özbek diyorlar, Azer diyorlar, Karakalpak, Çeçen, Uygur, Kabardı, Başkırt, Kırgız diyorlar. Bunlar hep yalan! Deniz parçalanmaz. Biz Türk-Tatarız. Bunu senin kalbinin bildiği gibi, her Başkırt, her Kırgız, her Kazak'ın, Kırgız'ın da kalbi bilir. Kalbinin hisleriyle hareket et. Dünyanın boş hırslarına kapılma...



Öncelikle Cengiz Dağcı'yı bu romanıyla tanımış olmaktan büyük mutluluk duyduğumu dile getirmek isterim. Bu kitabın yeri sanırım bende hep ayrı bir yerde olacak. Bilmiyorum, belki nedeni benim de aslen Tatar oluşumdandır.
Kitabı okurken öyle etkilendim ki, kitabı ara ara bırakıp nefes vermek istedim kendi kendime. Gerçekten beni çok etkiledi. O yaşanılanlar, o zulümler, o ikiyüzlülükler... Okurken bunu ne midem kaldırabildi, ne de aklım. Kırım Türklerine yapılan bu zulümleri sanki bana yapılıyormuş gibi içim ezildi, her satırda dehşete düşmekten kendimi alamadım. Ve bir de öğreniyorum ki, kitap Cengiz Dağcı'nın gerçek hayat hikâyesiymiş. Buna şaşırdığımı söyleyemem, çünkü o kadar sahici betimlemeler, cümleler mevcuttu ki kitapta, bir yaşanmışlık olduğunu hissediyordum. Çünkü ancak biri yaşamışsa böyle anlatabilirdi benim gözümde. Dediğim gibi yavaş okumak durumunda kaldım, çünkü her olan ya da olacak olayda dayanamayıp kitabı kapattım. Öyle etkiledi yani. 
Sadık'ın o iyi kalpli iman dolu yüreğini kitapta her satırda hissettim ben. Minarelerin yıkılışında dahi, çocuk yüreğiyle içinin kötü olmasını buruk bir hüzünle karşıladım ben de onunla birlikte. Rusların, Almanların yaptığı zulümler bitmek bilmedi... Tarihimizi öğreneceksek bence bu kitaplarla öğrenmeliyiz.
Kitapta en çok etkilendiğim olaysa, kadınların olduğu yerdi hiç şüphesiz. Hamile bir kadın koşarak geliyor, esirlere ekmek vermek adına. Almanlar da hazır olda bekliyor ve kadın ekmeği veremeden onu vuruyorlar. Hiç tereddütsüz... Hamileymiş, şöyleymiş, kadınmış umurlarında olmuyor bile. Sadık ve diğerlerinin ise gözünde bu olay yalnızca olmuş bitmiş gibi karşılanıyor, çünkü gelmeden ve gelirken dahi o kadar şeyle karşılaşmışlar ki bu onlara hiçbir şey gibi geliyor. Artık siz düşünün yaşatılanları, yaşananları... O satırları okurken ağzım açık bir vaziyette okudum.
Bir diğer olay ise, Sadık gibi Kırımlı birinin nöbetteyken Sadık'ın Tatarca konuşması üzerine parola bile istemeden onunla konuşmaya başlamasıydı. Bunun üzerine Sadık ile arkadaşı Süleyman iddiaya girmişlerdi üstelik. Kitapta bunu da gördüm ki, senin, benim, bizim Türk'ten başka dostu yok. Bir de tabii Süleyman gelip o nöbetçi askere neden parola istemediğini sorması üzerine "Müslümanca konuştu Süleyman ağa. Ateş edemezdim ya!" diye cevap vermesi çok iyiydi.
Almanların ise Sadık'ın Türk olduğunu duyduklarında sevinçleri beni de şaşırtmış yine de bu işin içinde de kesin bir bityeniği vardır diye düşündürtmemiş değildi yani. Sonradan her şey netlik kazandı zaten.
Kitapta Sadık'ın rahmetli Ahmet Özenbaşlı'nın "Kırım halkı çeşitli çiçeklerden yapılma bir demettir." sözünü hatırlamasıyla bu sözünü ben de çok beğendiğimi söylemeliyim.
Sadık artık nasıl çökmüş idiyse, daha yirmi üç yaşında, onu "ihtiyar" diyerek zayıf grubuna almaları beni de çok şaşırttı açıkçası, ne derece ihtiyar görünebilir genç bir adam diye düşününce yaşadıklarını da eklersek demek ki gerçekten adamı bu denli mahvetti diye düşündüm okurken. Zaten esirlere verilen yalnızca ekmek ile su, ki bazen onu hiç bulamadıkları dahi olmuş ve Sadık artık kendi elini ekmekmiş gibi görmesine neden oluyordu bu durum. O derece açlık da çekiyorlardı. Tabii bunun kıymetini yalnızca onlar anlayabilirdi.
Salih'in her bir kaçma operasyonunda kendi kendime diyordum ki, "Kaçma, ya da kaçarsan n'olur dikkatli ol ki sana yaşatacaklarını düşünmek dahi istemiyorum"... Her kaçma durumunda bunları düşündüm, sonra en sonunda dedim ki, buradan kaçabilecek misin artık? Yanı başında ona destek çıkan yoldaşı gibi hissettim kendimi bir an.
Kitaptaki her bir karakter gerçekçiydi, ben bir kitap okumadım, tarih okudum, geçmişe döndüm. Olan olayları yeniden yeniden yaşadım, tanıklık ettim Cengiz Dağcı'nın hayatına. Ve bu gerçekten beni mahvetti. Bir de bunları gerçekten yaşamış olması beni fena etkiledi.
Kesinlikle diyorum, kesinlikle Cengiz Dağcı'yı okumalısınız. Kesinlikle!

You Might Also Like

0 yorum

Like us on Facebook

Flickr Images