Sur Kenti Hikayeleri / Ali Ayçil | Kitap Yorumu

02:35





Kitap Adı: Sur Kenti Hikayeleri
Yazarı: Ali Ayçil
Sayfa Sayısı: 149
Yayınevi: Timaş Yayınları
Puanım: 5/5
Goodreads Puanı: 4,29/5

Arka Kapak:

"Bugün Sakine'yle iki defa göz göze geldim.
Dünyanın en güzel iki ülkesine sahip olduğumu da, karanlık bir han odasından başka bir yer olmadığımı da bugün anladım."
Gözlerine mil çekilmiş bir tek gün, gözlerine sürmeler çekilmiş yılların öcünü fazlasıyla aldı benden."
"Bir yol nereye gider, diye sordu kendine.
İnsan ancak adresi olmayan bir yolcuyu uğurladığında yolların bilinmezliğini keşfediyordu.
Giden bir tek yola gidiyor, kalan sayısız pek çok yolun sır dolu düğümünü çözmeye mahkûm oluyordu.
Kendisinden ayrılanın ölümün yoluna mı, ihanetin yoluna mı, yoksa tekrar kavuşmanın yoluna mı girdiğini asla bilemezdi insan.
Uğurlayan, uğurladığıyla beraber pek çok mesafeye bölünüyordu..."







Sizden tek bir isteğim var: Hissettiğinizi içinizde saklayın. İçinizde saklayın ki, iki kişi arasında olup biteni, sevmenin görgüsünden uzak sayısız insan öğrenmesin.

🍁


Hiç aklımda olmayan bir kitaptı, ama @emntgbtmr de önermişken hemen alıp okudum tabii. Şubat ayına ayırmıştım ki, dayanamayıp başladım. İyi ki de başlamışım dedim kitaba! Başladığımda kitabın deneme olduğundan haberdar değildim, sonradan fark ettim ki ben sipariş verirken ne konusuna, ne nasıl olduğuna dahi bakmadan direkt siparişini vermişim, öneri kitap üzerine tereddüt dahi etmemişim. Ama kitabı okurken su gibi aktı cümleler, Sur Kenti başkalaştı gözümde. Hele de içindekilerle birlikte. Özellikle de ben Numan ve Sakine'nin hikâyesine vuruldum. O bölümü okurken zaten, Numan'ın her bir Sakine'nin gözleri için olan tasvirlerinden sonra cümlelerine tutuldum kaldım, "Ne güzel" diye diye bir hâl oldum adeta. Aması da var elbet, hem de hemen arkasından gelen sayfada... Tüylerimi ürperten cümlesiyle birlikte gelmiş yazar, o sayfada, hem de hiç beklemediğim bir anda. Bunu okuduktan sonra arka kapağını da okuyup derin dehlizlerde kaybolma hissiyle boğuştum. Hüsrev bölümünde çok etkilendiğim yerler oldu, özellikle de Hüsrev'in diğer çocuklar gibi ilk "anne" deyişini hatırlayamadığından bahsetmesi, ama onu asıl içlendiren şeyin annesinin de bunu hatırlamıyor oluşu... Dilber Makbule bölümünde ise karakter çok değişik bir karakterdi bana kalırsa, suçlamalarında her seferinde yazarı hedef alması yazarın kendisinin ne kadar samimi olduğunu ve özeleştiri yapabildiğinin de göstergesi olmalı. O bölümde ister istemez çok eğlendim. Seyyah ile Mahinur'un hikâyesi ise bambaşka bir olay, onu zaten Dilber Makbule bölümünde Makbule çok güzel özetlemiş olayı. O yüzden uzatmayacağım... Zaten kısacık kısacık hikâyeler ile dolu kitap, her biri Sur Kentinden geçmiş kişiler. Her bir hikâye kendi içinde dopdolu anılar biriktirmiş. Her bir hikâyesiyle beni oradan oraya savurdu durdu Ali Ayçil. Hikâyeler gerçekten çok etkileyiciydi. Bir zaman oldu ki, hayran kala kala okudum, bir zaman oldu ki tüylerim ürpere ürpere...
Yazarın bir de o samimi üslubu da eklendi mi işin içine, tadından yenmeyecek bir durum çıktı elbet ortaya. Yazarların samimi üslubuyla kaleme aldığı şeyleri okumaya bayılan bir okur olarak, bu kitapta da istediğim lezzeti almaktan ötürü mutluyum açıkçası. Samimi yazarları severiz çünkü.
Ali Ayçil'in şu ana kadar hiçbir kitabını okumadım, ama şu bir gerçek ki bu son olmayacak inşallah.

You Might Also Like

0 yorum

Like us on Facebook

Flickr Images